The Turkish text is followed by an English translation
Kıymetli dostlar,
İsrail’de, bizler, hayatlarını kaybeden Türkler için son derece üzgünüz. Bu çatışmayı istemedik. Tamamıyla haklı olduğumuzu, herşeyi doğru olarak yaptığımızı ve hata yapmadığımızı iddia etmiyor, ancak, dostluk ruhu içerisinde bu konuların tartışılabildiğini ve en iyi şekilde çözülebildiğini ifade etmek istiyoruz. Aynı zamanda Türkiye’deki deprem dönemindem beri gelişen karşılıklı işbirliğimizi ve ortak anlayışımızı da hatırlıyoruz.
İsrail her ne hatalar yapmış ise dahi, Türkler ve Yahudiler arasında Osmanlı’dan gelen kardeşlik geleneği, ve Türkiye ile İsrail arasında gelişen dostluk bu zor zamanları aşmamıza yardımcı olacaktır. Lütfen hatırlayınız ki, Yahudi aleyhtarı ve İsrail aleyhtarı duyguları sömürme yöntemi, gücü elinde tutmak isteyen, kendi teb’asını sömüren ve kandıran tiranlar tarafından öteden beri kullanılmıştır.
Bugün AKP icinde bulunan dar görüşlü siyasetciler, Türkiye’nin demokratik anayasasını tahrip etmek ve bir sonraki seçimleri kazanmak için gereksiz çatışmalar yaratmakta ve bunu kullanmaktadırlar. Türban ve imam hatip okullari konularında, gelenekleri degiştirme çalışmalarını ,Türk Halkı kabullenmedi. Kürt açılımı hezimete uğradı. Yolsuzluk skandalları halkın kızgınlığına yol açti. Anayasa mahkemesi bazı kanun tekliflerini red etti.AKP,yedi yıllık iktidar sonrasında halen ülkenin kontrolunü elinde tutabilecek bir yol aramaya çalışıyor.
Çoğunuzun bildiği gibi, Türk halkının son olaylara karşı tepkisi aynı yönde olduğu halde; Erdoğan rejiminin mevcut politikası , Türkiye Anayasasını değiştirmek ve yargıda kontrolü ele geçirmek için; inancı ve dini kendi siyasi emellerine alet etmeyi ve toplumsal ve uluslararası nefreti yükseltmeyi istemektedir. Geçmiş yıllarda daha ılımlı olduğu halde ,Erdoğan rejimi şimdi , ülke ekonomisini başarısız yönettiği ve AKP oylarının düşüş gösterdiği bir dönemde, gelecek senenin seçimlerini kazanmak amacıyla, nefret ve toplumsal histeriyi istismar etmeyi istemektedir. Bazı tanınmış Türk Islam din adamları dahi bu hareket tarzını eleştirmektedir.
Atatürk’ün “binbir türlü siyasî ve şahsî maksat ve menfaat temini için, dini alet ve vasıta olarak kullananların mevcudiyeti” ile ilgili sözlerini hatırlayınız.
Ve diğerlerini:
“Din gerekli bir kurumdur, dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur. Yalnız şurası var ki; din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Birinci prensip budur. İkinci prensip; biz din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, amaca ve eyleme dayanan bağnaz hareketlerden sakınıyoruz ve buna asla meydan vermeyeceğiz.”
Türkiye’de önceki hükümetlerin, İsrail’i eleştirdiklerini—belki de hakkı ile—ve sonrasında Türk halkının memnuniyeti doğrultusunda sakince çalışarak sorunların çözümünü sağlamış olduklarını düşünmekten kendimizi alıkoyamıyoruz. Bu çalışma yolu, iki ülke arasındaki sorunların çözümünde uzun yıllar başarı ile uygulanmış idi. Bu tehdit ve aşağılamalara gerek kalmaksızın; iki taraf, özür dileme ve tazminat ödeme konuları üzerinde çalışabilirlerdi.
Tarihi boyunca,Türkiye Cumhuriyeti'nin esas aldığı ilke “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” idi. Bu ideal, Türk Cumhuriyeti’nin kendi sınırları dışında da çatışmalardan uzak durmasını hedefleyen ve yakın zamana kadar başarıyla sürdürülen temel bir stratejiyi işaret ediyordu. Burada soru, bir kısım Türk vatandaşlarının ablukayı kırmak şeklindeki uluslararası bir tartışma konusu üzerinde aldıkları bireysel kararlarının, tüm Türk halkının kendisine saldırılmış ve aşağılanmış gibi algılanmasına yol açıp açmadığıdır.
Bir kısım Türk vatandaşı, tamamen bireysel olarak hareket edip, yabancı askerlere saldırabilir veya şiddetin doğduğu bir ortam yaratabilir, ama bunun tüm ülkeyi peşinden sürüklemesi gerekir mi?
Bir kısım Türk vatandaşı bir yabancı terör grubunu destekleyip akabinde milletini bir uluslararası çatışma ile karşı karşıya getirme lüksüne sahip midir?
Bireylerin hareketlerinın milletleri ve devletleri bağlamasına izin veren bu yaklaşımı benimsediğiniz zaman ortaya çıkan problem, tüm dünyada Türk milletinin barıştan uzak ve yabancı çatışmalara bulaşmış bir imaja kavuşmasına önayak olabiliyor.
Bu tür bir ortam Atatürk’ün sulh’u işaret eder iken, uyardığı bir durum değil mi?
Ümidimiz, dostluğumuzun bu trajik olaylara rağmen yaşamasını sürdürmesidir.
AN OPEN LETTER TO TURKISH FRIENDS
By Barry Rubin
Dear friends:
We in Israel very much regret the loss of life that has taken place. We did not seek this confrontation and we are not saying that we are completely right, have handled everything correctly, or have not made mistakes. But in a spirit of friendship these issues can be discussed and worked out in the best manner. We also remember the time of the earthquake in Turkey and the spirit of cooperation and mutual understanding that prevailed then.
At the same time, though, whatever mistakes Israel has made, we ask at this difficult moment in the long history of friendship between the Turkish and the Jewish peoples beginning in Ottoman times and the more recent friendship between the Turkish and Israeli peoples: please remember that stirring up anti-Jewish and anti-Israel hysteria has long been used by tyrants to seize power, to fool and exploit their people.
Today, narrow-minded politicians within the AKP are exploiting and creating unnecessary conflicts in order to destroy Turkey's democratic constitution and win the next election. The Turkish people have already rejected its efforts to change Turkish tradition regarding head-scarves and the Imam Hotep schools. Its Kurdish policy has collapsed in failure. Corruption scandals have angered the public. The Constitutional Court has already rejected some of its actions and may do so for more of them. After seven years in power it is trying to figure out a way to stay in control on the country.
Many of you know that even while the Turkish people are united in their response to the recent events, the current policy of the Erdogan regime wants to exploit faith and promote hatred order to change the Turkish Constitution to gain control over the court system. The Erdogan regime now wants to exploit hatred and hysteria to win next year's election at the moment when it has mismanaged the economy and is declining in the public opinion polls. Even some well-known Turkish Islamic clerics have criticized this behavior.
Remember the words of Kemal Ataturk: He who exploits faith for personal and political gain is contemptible.
”Religion is an important institution. A nation without religion cannot survive. Yet it is also very important to note that religion is a link between God and the individual believer. The brokerage of the pious cannot be permitted. Those who use religion for their own benefit are detestable. We are against such a situation and will not allow it. Those who use religion in such a manner have fooled our people; it is against just such people that we have fought and will continue to fight.”
One cannot help but think that previous governments in Turkey would have criticized Israel—perhaps correctly—and then worked calmly to resolve the issue to the satisfaction of the Turkish nation. This has been the way that issues between the two countries have been worked out for many years successfully. The two sides would have been able to work out the questions of whether an apology should be made or whether compensation needed to be paid without any need for threats or insults.
For its entire history, the Turkish Republic’s foreign policy has been based on the idea, "Peace at home, peace abroad." This expresses his fundamental strategy that was brilliantly successful: that the Turkish Republic would avoid looking for conflicts outside its own territory.
The question here, asked with all respect, is whether the decision of a few Turkish citizens as individuals to try to break a blockade imposed as part of a foreign conflict requires the entire country to perceive itself being attacked and insulted.
Can any Turkish citizen, acting purely on his own, attack foreign soldiers, or help create a situation where violence takes place, and then drag the entire country into a crisis or a foreign conflict by getting themselves killed or injured? Can a Turkish citizen support a foreign terrorist group—despite the fact that Erdogan denies this, Hamas has staged hundreds of terrorist attacks designed to kill Israeli civilians--and then force the nation to back that group by helping to set off a confrontation?
The problem is that by taking this approach you are allowing these individuals to take any actions they want, which can lead to the image of the entire Turkish nation worldwide becoming one not associated with peacefulness and entangling Turkey with foreign conflicts. Is this not the kind of thing that Ataturk was warning against?
We hope that our friendship will survive these tragic events.
Sincerely, Barry Rubin
Barry Rubin is director of the Global Research in International Affairs (GLORIA) Center and editor of the Middle East Review of International Affairs (MERIA) Journal. His latest books are The Israel-Arab Reader (seventh edition), The Long War for Freedom: The Arab Struggle for Democracy in the Middle East (Wiley), and The Truth About Syria (PalgraveMacmillan). His new edited books include Lebanon: Liberation, Conflict and Crisis; Guide to Islamist Movements; Conflict and Insurgency in the Middle East; The West and the Middle East (four volumes); and The Muslim Brotherhood. To read and subscribe to MERIA, GLORIA articles, or to order books. To see or subscribe to his blog, Rubin Reports.
No comments:
Post a Comment
Note: Only a member of this blog may post a comment.